İran, Orta Doğu’nun en ciddi çevre krizlerinden birini yaşarken, su kıtlığının yalnızca iklim değişikliği veya kötü yönetimden kaynaklandığı düşüncesi yanıltıcı olabilir. Gerçek sorun, askeri ve güvenlik kurumlarının yasa dışı yeraltı suyu kuyuları açması ve bu faaliyetleri gizlice yürütmesiyle ilgili.
Resmi açıklamalar genellikle büyük sanayi ve yoğun tarımın aşırı su tüketimini suçlarken, bağımsız araştırmalar ve uzmanlar, İslam Devrim Muhafızları (IRGC) ve bağlı şirketlerin bu illegal faaliyetlerde önemli rol oynadığını öne sürüyor. Bu kurumlar, yasal ve düzenleyici boşluklardan faydalanarak, izin almadan ve çevresel etki değerlendirmesi yapmadan yüzlerce kuyuyu açıyor ve su kaynaklarını tüketiyor.
Gizli Su Hırsızlığı ve Çevresel Yıkım
Uzmanlar, özellikle Khatam al-Anbiya İnşaat Merkezi’nin, IRGC’nin ekonomik kolu olarak, baraj yapımında ve su transferi projelerinde büyük rol oynadığını söylüyor. Bu kurumlar, suyun kontrolünü kendi ellerinde tutarak, hem ekonomik kazanç sağlıyor hem de çevreyi tahrip ediyor.
İranlı gazeteci ve çevre uzmanı Nikahang Kowsar, bu durumu şu sözlerle anlatıyor: “İran hükümeti, kendi kendine çevre katliamı yapıyor. Bu, bilinçli ve planlı bir yıkım süreci.” Kowsar’a göre, yasa dışı kuyuların açılması sadece yasa ihlali değil, aynı zamanda halkın su kaynaklarına karşı gizli bir hırsızlık ve iç savaşın yeni bir biçimi. Bu faaliyetler, yasal düzenleyicilerin sessiz kalmasının ve bazen suç ortaklığı yapmasının sonucu.
Suyun Siyasi ve Toplumsal Boyutu
İran’ın su krizi, sadece çevresel değil, aynı zamanda siyasi ve toplumsal bir sorun haline geldi. Güçlü askeri kurumların çıkarlarına hizmet eden politikalar, vatandaşların adil su hakkını engelliyor ve ülkenin iç güvenliğini tehdit ediyor. Bu durum, halkın güvenini kaybetmesine ve ekonomik krizlerin derinleşmesine yol açabilir.
Uzmanlar, bu sorunların çözümü için yasal düzenlemelerin ve kamu denetiminin güçlendirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Aksi takdirde, İran’da ekolojik yıkım ve iç karışıklıklar daha da derinleşebilir.